
PKK (Partiya Karkerên Kurdistanê – Kürdistan İşçi Partisi) adlı terör örgütü, 27 Kasım 1978 tarihinde Abdullah Öcalan ve bir grup yandaşı tarafından Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde yapılan bir toplantıyla kuruldu. Kuruluşundan birkaç yıl sonra, 1984 yılında silahlı eylemlerine başladı ve o tarihten bu yana Türkiye topraklarında binlerce sivilin, askerin ve polisin hayatına mal olan kanlı saldırılarla anıldı.
Bu örgüt, yalnızca Türkiye için değil, bölge halkı için de büyük bir acı kaynağı oldu. Onlarca yıl süren bu kirli terör dönemi, sadece can kaybı değil, ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak da büyük bir bedel ödetti. Türkiye Cumhuriyeti devleti, teröre karşı kararlı mücadelesini sürdürürken, bugün artık sonun eşiğine gelinmiş görünüyor. “Terörsüz Türkiye” vizyonu, sahada ve masada verilen mücadeleyle nihayet meyvelerini veriyor.
Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken hususlar da var. PKK’nın yayımladığı son bildiride yer alan Lozan Antlaşması’na dair göndermeler, zihinlerde soru işaretlerine yol açtı. Örgütün şartsız silah bırakıp kendisini feshetmesi beklenirken, bu bildiride net bir teslimiyet ya da tasfiye iradesi ortaya konulmadığı açıkça görülüyor. Bu da önümüzdeki süreçte konunun daha fazla tartışılacağını gösteriyor.
Bir diğer kritik mesele ise PKK’nın çatı yapılanması olan KCK’nın ne olacağı. Silahların susması, barışın yeşermesi için sadece dağ kadrolarının silah bırakması yetmez; bu yapının tamamının etkisiz hale getirilmesi, terörle bağların tümüyle koparılması gerekir.
Halkın iradesi ise nettir: Türkiye halkı, hangi etnik kökenden olursa olsun, ayrışmaya, bölünmeye asla izin vermez. Bu topraklarda birlikte yaşama iradesi, terörün karanlık hedeflerinden çok daha güçlüdür. Artık terörden beslenen yapılar değil, barıştan yana duran insanlar kazanmalı.
Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca nice badireler atlatmış bir devlettir. Teröre karşı verilen bu büyük mücadele de başarıyla sonuçlanacaktır. Önemli olan, milletin birliğine ve devletin kararlılığına inanmaktır.